İdarenin Yol Kusuru ve Hatasından Doğan Kazalardan Sorumluluğu

Yol kusuru veya hatası, idarenin sorumluluğu altındaki yolda yapım ve bakım yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmemesinden kaynaklanan kusurlardır. Yol kusurlarına örnek olarak; yolun bozuk olması, çukurlar olması, yolda engeller olması, yetersiz aydınlatma olması veya trafik işaret ve levhalarının eksik olması gibi durumlarda ortaya çıkar.

Yol Kusuru veya Hatası Nedir?

Yol kusuru veya hatası, idarenin sorumluluğu altındaki yolda yapım ve bakım yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmemesinden kaynaklanan kusurlardır. Yol kusurlarına örnek olarak; yolun bozuk olması, çukurlar olması, yolda engeller olması, yetersiz aydınlatma olması veya trafik işaret ve levhalarının eksik olması gibi durumlarda ortaya çıkar.

İdarenin Yol Kusurundan veya Hatasından Doğan Sorumluluğu

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca, Karayolları Genel Müdürlüğü, belediyeler ve diğer ilgili idareler sorumlulukları altında bulunan yolun yapım ve bakım yükümlülüğünü tam olarak yerine getirmediği takdirde, bu kusurlardan ve hatalardan dolayı kaza geçiren kişilerin doğan zarar- larını tazminle yükümlüdürler.

 Tazminat davası açabilmek için, kaza ile yol kusuru arasında illiyet bağı kurulabilmesi ve kazanın yol kusuru nedeniyle meydana geldiğinin ispatlanması gerekmektedir.

Yol Kusurundan veya Hatasından Doğan Zararların Tazmini Davası

Yol kusurundan veya hatasından kaynaklanan kazalar genel olarak tek taraflı trafik kazaları olup, zorunlu trafik poliçesi tarafından karşılanma imkanı bulunmamaktadır.  Tek taraflı trafik kazalarında, kaza yapan aracın kasko sigortası varsa, sigortadan tazminat alma imkanı olabilir. Zorunlu trafik sigortası, sadece üçüncü kişilere verilen zararı karşılar.

Bu bakımdan, yol kusurları neticesinde kaza geçiren ve zarar gören kişiler tarafından sorumlu idareye karşı maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle tazminat davası açılabilir.

İdareye Karşı Açılan Yol Kusurundan veya Hatasından Doğan Zararların Tazmini Davasında Görevli Yargı Yeri

2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi; “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.

Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan mahkeme, düzenlemeyi şu gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı): “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.

İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.”

Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir. (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları)

AYM ve UYM’nin anılan kararları uyarınca Yargıtay ve Danıştay da yerleşik uygulamalarından dönmüş ve idarenin hizmet kusurundan doğan bu davaların adli yargıda çözümlenmesi gerektiği yönünde verilen kararlarla uygulamada yeknesaklık sağlanmıştır.

 

Danıştay 8. Dairesinin, 06.10.2021 tarihli ve 2019/2918 E., 2021/4362 K. sayılı kararı ile; 31.07.2015 tarihinde davacının oğlu olan …’nın sevk ve idaresinde olan …plakalı aracın TEM Güney Yolundan FSM Köprü istikametine doğru seyir halindeyken rögar kapağına çarpması sonucu kaza yaptığı ve davacının oğlunun hayatını kaybettiği ve zarara rögar kapağının sebep olduğu belirtilerek davacının oğlunun hayatını kaybetmesi sebebiyle desteğinden yoksun kaldığı iddiasıyla uğranılan manevi zararın tazmini istemiyle açılan dava neticesinde; Uyuşmazlık Mahkemesi kararları ve 2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde meydana gelen zararın tazmini istemiyle 02/10/2017 tarihinde açılan davanın adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın görev yönünden reddi yolunda verilen kararın onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de konuya ilişkin yakın tarihli kararında;
“Eldeki dava; 34 AC 1016 plakalı aracın Siirt-Batman çevreyolunda yapılan yol çalışmaları nedeniyle bir bölümü kapalı olan yolda davacıların desteği …’ye çarpması sonucu gerçekleşen kaza neticesinde desteğin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir…

… Şu durumda, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda eldeki davanın görüm ve çözüm yeri adli yargı olup idari yargının görevli olduğundan bahisle verilen bozma ilamı doğrultusunda davanın usulden redine karar verilmiş ise de; az yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda; bu husus mahkemenin görevine ilişkin olup taraflar açısından usulî kazanılmış hak oluşturmayacağı, eldeki davanın görüm ve çözüm yerinin adli yargı olması, 17. Hukuk Dairesi’nin 18/04/2019 gün, 2016/5676 esas ve 2019/5088 karar sayılı bozma kararının maddi hataya dayalı olduğu anlaşılmasına göre hükmün bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle davada adli yargının görevli olduğu yönünde karar vermiş ve Yargıtay’ın bu konudaki süregelen içtihatlarından dönme yönünde irade göstermiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 17.03.2022 tarihli ve 2022/408 E., 2022/5163 K. sayılı kararı)

Ankara BAM 21. Hukuk Dairesinin, 19.03.2020 tarihli ve 2018/2472 E., 2020/406 K. sayılı kararında;

“Her ne kadar davalı idare vekili, kazanın oluşumunda müvekkili idarenin sorumlu olmadığını ileri sürmüş ise de 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 7. maddesinde açıkça davalı idarenin “yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak”la yükümlü olduğu belirtildiğine, düzenlenen kaza tespit tutanağına göre davalı idarenin sorumluluğundaki karayolu üzerindeki su birikintisinin kazaya yol açtığı belirlendiğine göre, davalı idarenin sorumlu olduğu karayolu üzerinde gerekli yapım ve bakım hizmetini yerine getirmediği için su birikintisinin oluştuğu ve bunun da kazaya yol açtığı anlaşılmaktadır. Nitekim ilk derece mahkemesince usul ve yöntemine uygun olarak alınan Dairemizce hüküm kurmaya ve denetime elverişli, objektif bilirkişi raporu ile de kaza tespit tutanağı örtüşmekte olup davalı idarenin anılan yasa maddesi gereği %25 kusurlu olduğu belirlenmiştir. Bu durumda davalı idare vekilinin istinaf sebeplerine itibar edilmemiştir.”